Kırılmaz Hukuk Bürosu Logo

Tazminat Hukuku Detaylı Soru Cevap

Tazminat Hukuku Detaylı Soru Cevap

Tazminat Hukuku Detaylı Soru Cevap

  1. Tazminat hukuku nedir? Hangi durumlarda tazminat talep edilebilir?

İş kazası, trafik kazası, hatalı doktor uygulaması, boşanma davası, telif haklarının ihlali, haksız sözleşme feshi veya sözleşme ihlali gibi durumlarda tazminat davası açılabilmektedir. Tazminat davasının 2 türü vardır: bunlardan biri manevi tazminat davası diğeri ise maddi tazminat davasıdır.

 

  1. Manevi tazminat davasını hangi durumlarda açılabilir?

Manevi zarar, mağdurun yaşamı, sağlığı, vücut bütünlüğü ve ruh bütünlüğünün ihlali sonucunda fiziksel ve manevi acılar duyması, ruhsal dengesinin bozulması, yaşama sevincinin kaybolması olarak yorumlamaktadır.

Manevi tazminat, mağdurun kişilik hakkının ihlal edilmesi sonucunda çekmiş olduğu acı ve kederi dindirmek amacıyla verilen bir tazminat türüdür. Haksız fiil ya da sözleşmeye aykırı davranış manevi tazminat talep etme hakkının doğumuna neden olabilmektedir.

Manevi tazminat miktarı somut olayın özellikleri, tarafların mali durumu, tarafların kusur oranları, yaşanan manevi zararın büyüklüğü gibi kriterlere dikkat edilmektedir. Her olay için verilecek manevi tazminat miktarı bu kriterlere göre değişiklik göstermektedir. Manevi tazminat zenginleşme aracı olarak kullanılmamaktadır.

 

  1. Maddi tazminat davasını hangi durumlarda açılabilir?

Maddi tazminat, hukuka aykırı bir eylem sebebiyle malvarlığında gerçekleşen azalmanın giderilmesini amaçlayan bir tazminat türüdür. Maddi tazminat davaları ayrı ya da birlikte açılabilir. Maddi tazminat davası zararı gerçekleştiren kişiye karşı açılmalıdır.

 

  1. Maddi ve manevi tazminat için açılacak dava hangi mahkemede açılmalıdır?

Maddi ve tazminat davaları Asliye Hukuk Mahkemesinde açılmalıdır.

Yetkili mahkeme ise, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir.

Davalı birden fazla ise dava, bunlardan birinin yerleşim yeri mahkemesinde açılabilir. Ancak, dava sebebine göre kanunda, davalıların tamamı hakkında ortak yetkiyi taşıyan bir mahkeme belirtilmişse, davaya o yer mahkemesinde bakılır.

Sözleşmeden doğan davalar, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde de açılabilir.

Haksız fiilden doğan davalarda, haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir.

 

  1. Destekten yoksun kalma tazminatı nedir? Hangi hallerde destekten yoksun kalma tazminatı için dava açılabilir?

Destekten yoksun kalma tazminatı bir maddi tazminat davasıdır. Ölen kişinin hayattayken destek olduğu kişilerin, desteklerinin ölmesi ile uğradıkları zararın giderilmesi amacıyla verilen bir tazminattır. Desteği sadece maddi anlamda düşünmemek gereklidir. Hizmet gibi başka şekilde de destek olunabilir. Anne-baba ve çocuk arasında, eşler arasında yaşarken maddi destekte bulundukları konusunda karine mevcuttur.

Zamanaşımı, normalden farklı olarak, zararın gerçekleştiği anda değil, destekten yoksun kalanın, desteğin ölümünü öğrendiği tarihten itibaren işlemeye başlamaktadır. Ölüm daha sonra gerçekleşmiş ise illiyet bağının devam etmesi şartıyla dava 10 yıl içinde açılabilir.

 

  1. Tazminat davalarında zamanaşımı süresi ne kadardır?

Tazminat davaları için 1-10 yıllık süre öngörülmüştür. Zararın öğrenilmesinden itibaren 1 yıl, her halükarda 10 yıl içinde dava açılmalıdır. 10 yıllı sürenin aşılması halinde dava açmak mümkün olmayacaktır.

 

TAZMİNAT HUKUKUYLA ALAKALI YARGITAYIN EMSAL KARARLARI

DESTEKTEN YOKSUN KALMA TAZMİNATI HAKKINDA

“Hükme esas alınan bilirkişi raporunda desteğin 28 yaşında evlenmesi kabul edilmiş ise de Dairemiz uygulamalarına göre 18 yaşında gelir elde etmeye başlayan desteğin askere gideceği, askerlik görevini tamamladıktan sonra 2 yıl içinde evleneceği ve bir yıl sonra bir çocuğu daha sonra ikinci çocuğunun olacağı varsayılarak evleninceye kadar desteğe 2, anne-babaya birer pay verilmek çocukları olması nedeniyle çocuklara birer pay verilmek suretiyle tazminat hesabı yapılması gerekirken 28 yaşına kadar anne babaya %50 pay ayrılması doğru görülmemiş olup, bozmayı gerektirmiştir.

Türk Medeni Kanunu’nun 185. madde hükmü gereğince, anne-baba birlikte çocukların bakımından sorumludur, aynı Yasa’nın 327. maddesinde ise “Çocuğun bakımı, eğitimi ve korunması için gerekli giderler ana ve baba tarafından karşılanır” denilmektedir.

Her baba ve annenin çocuğunu belli bir yaşa kadar büyütmek, yetiştirmek ödevi olup çocuğun ölümü nedeni ile artık yapılması gerekmeyecek yetiştirme giderlerinin belirlenecek destekten yoksun kalma tazminatından düşülmesi (anne ve babadan birinin ya da her ikisinin çalışıp çalışmadığına ilişkin ayrıksı durumlar da göz önüne alınarak) gerekmektedir. Somut olayda, anne ve baba lehine hesaplanan destekten yoksun kalma tazminatından anne ve babadan ayrı ayrı %2,5’ar yetiştirme gideri düşülmüştür. Daire ilkelerine göre; anne ve baba çalışıyorsa anne ve babadan ayrı ayrı %5’er, anne çalışmıyorsa (Dava dilekçesine ekli belgelerden davacılar …’un işçi, …’nın ise memur olduğu anlaşılmaktadır.) sadece babadan %5 yetiştirme gideri düşülmesi gerekmektedir. (Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E: 2015/8085 K: 2018/1448 K.T. : 28.02.2018)

Bu itibarla, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 53. maddesinde “ölenin desteğinden Yoksun kalan kişiler” tabirinden, ölenle aralarında yakın ilişki bulunan anası, babası, eşi, çocukları, kardeşleri, nişanlısı, hatta evlilik dışı birlikte yaşadığı kimsenin anlaşılması gerektiği; miras hukuku ile ilgili olmadığı için de, mirasçı olmak veya ölen yönünden nafaka borçlusu bulunmak zorunluluğunun bulunmadığı her türlü duraksamadan uzaktır (Turgut Uygur, Açıklamalı Içtihatlı Borçlar Kanunu Sorumluluk ve Tazminat Hukuku, Ankara 2003, 2.Cilt, s:2062). Bu haliyle Destekten Yoksun Kalma tazminatı talep edebilecek kimseler yönünden her hangi bir sınırlama yapılmadığı ve müteveffanın yardımından mahrum kalma esasının kabul edildiği kuşkusuzdur. (Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 15/05/2019 tarihli 2018/2928 E., 2019/2868 K. Sayılı kararı)

 

İŞ KAZASINDA ZAMANAŞIMININ BELİRLENMESİ HAKKINDA

Zarar, iş kazasının gerçekleştiği tarihte ortaya çıkmış olup, sonrasında değişen ve gelişen bir durum bulunmadığından zamanaşımı süresinin başlangıç tarihi olarak iş kazasının meydana geldiği tarih kabul edilmelidir. Buradan varılacak sonuca göre davacı vekilinin ıslah dilekçesiyle talep ettiği tazminat miktarı yönünden zamanaşımı gerçekleştiğinden bu talebinin reddine karar verilmesi gerekmektedir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E: 2018/523 K: 2019/70 K.T.: 05.02.2019)

 

MANEVİ TAZMİNAT HAKKINDA

Mahkemece, her bir ölüm olayı nedeni ile davacılara ne miktarda tazminat istediği açıklatılmalı ve ayrı ayrı manevi tazminata hükmedilmesi gerekilirdi. Bunun yanı sıra, manevi tazminat zenginleşme aracı olmamakla beraber, bu yöndeki talep hakkında hüküm kurulurken olay sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amaçlanmalı ve bu sebeple tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli de göz önünde tutularak, hak ve nesafet kuralları çerçevesinde bir sonuca varılmalıdır. Davacılar vekilinin temyiz itirazının kabulüyle davacılar için takdir olunan manevi tazminatların düşük olduğu görülmüş ve hakkaniyete uygun bir manevi tazminata hükmedilmek üzere asıl dosyada verilen kararın bozulması gerekmiştir.”(Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E: 2014/10652 K: 2016/11067 K.T.: 01.12.2016)

 

Hükmedilecek para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi malvarlığı hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. (Yargıtay 4. Hukuk Dairesi E: 2015/910 K: 2016/1367 K.T.: 08.02.2016)

 

Manevi zarar, insan ruhunda kişinin iradesi dışında meydana gelen acı, ızdırap ve elem olarak ifade edilmektedir. Manevi tazminat ise bozulan manevi dengenin yerine gelmesi için kanunun öngördüğü bir telafi şeklidir. 22.06.1966 tarih ve 7-7 E., K. sayılı Yargıtay İçtihadi Birleştirme Kararında da belirtildiği üzere manevi tazminat bir yönüyle de insanlardaki kırgınlık ve kızgınlığı, hatta intikam duygusunu tatmin etmek aracıdır. Amacı, olaydan duyulan acı, ızdırap, elem ve kızgınlığı kısmen olsun dindirmek olayı unutturarak tekrar normal hayata dönüşü sağlamaktır. Hükmedilecek para zarara uğrayanda manevi huzur doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır ve bir ceza olmadığı gibi mamelek hukukuna ilişkin bir zararın giderilmesini de amaç edinmemiştir.(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E: 2019/126 K: 2019/379 K.T.: 28.03.2019)

 

Kişilik hakları hukuka aykırı olarak saldırıya uğrayan kimse manevi tazminat ödetilmesini isteyebilir. Takdir edilecek tutar, var olan durumda elde edilmek istenilen doyum (tatmin) duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. Davaya konu olayda olay tarihi, olayın gelişim biçimi, ölenin yaşı ile yukarıda açıklanan ilkeler gözetildiğinde hüküm altına alınan manevi tazminat miktarı azdır. Mahkemece, daha makul düzeyde bir tazminatın takdiri gerekirken belirtilen şekilde manevi tazminata karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.(Yargıtay 3. Hukuk Dairesi E: 2017/120 K: 2017/12509 K.T.: 21.09.2017)

 

% 0 oranında sürekli iş göremezliğe uğrayan davacının, iş kazasında, % 20 kusurlu olduğu, davalı işverenin ise % 80 oranında kusurlu olduğu, dosya içeriğinden anlaşılmaktadır. BK’nın 47.maddesinde, bedensel bütünlüğün bozulması halinde hakimin, olayın özelliklerini göz önünde bulundurarak zarar görene adalete uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar vereceği öngörülmüştür. Bedensel bütünlük, eş değişle vücut bütünlüğü kavramının fiziksel bütünlük yanında ruhsal bütünlüğü ve sağlığı da kapsadığı tartışmasızdır. Olayın özelliklerinin neler olduğu 22.06.1966 gün 1966/7-7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklanmıştır. Bunlar her olayda değişebildiğinden hakimin, kararında bu özellikleri, objektif ölçülere göre göstermesi gerekir.

Öte yandan manevi tazminatın tutarını belirleme görevi hakimin taktirine bırakılmış ise de, hükmedilen tutarın uğranılan manevi zararla orantılı ve duyulan üzüntüyü hafifletecek nitelikte olması gerekir. Hakimin bu konudaki taktir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumu, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, işçinin sürekli iş göremezlik oranı, yaşı ve olay tarihi gibi durumları göz önünde tutması, hükmedilecek tutarın manevi tatmin duygusu yaratması yanında caydırıcı nitelikte de olması gerektiği söz götürmez. (Yargıtay 21. Hukuk Dairesi E: 2009/5737 K: 2010/5749 K.T.: 13.5.2010)

 

Davacı, eski eşinin ebeveynleri olan davalılardan, oğullarının akıl hastası olduğunu kendisinden sakladıkları ve evlilik süresince kendisine eziyet ettikleri gerekçesiyle maddi ve manevi tazminat talep etmiştir. Yerel mahkeme, sadece eziyet nedeniyle bir miktar manevi tazminata hükmetmiştir. Söz konusu olaylardan zarar görme derecesi göz önüne alındığında hükmedilen tazminat miktarı fazladır; kararın bu nedenle bozulması gerekir.” (Yargıtay 4. Hukuk Dairesi E: 2014/134 K: 2015/2786 K.T.: 10.03.2015)

 

MADDİ TAZMİNAT HAKKINDA

Taraflar arasında daha önce erkeğin davasına dayanak teşkil eden boşanma davası erkeğin davasını ispatlayamadığı gerekçesiyle reddedilmiştir. Bu tarihten sonra tarafların bir araya gelmemişlerdir ve fiili ayrılık gerçekleşmiştir. Retle sonuçlanan ilk davayı açan, böylelikle fiili ayrılığa sebep olan ve boşanma sebebi yaratan davacı erkeğin boşanmaya neden olan olaylarda tamamen kusurlu olduğunun kabulü gerekir. Davacı erkeğin ağır kusurlu olmadığı gerekçesiyle davalı kadının maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi isabetsizdir.(Yargıtay 2. Hukuk Dairesi E: 2015/19374 K: 2016/11734 K.T.: 14.06.2016)