Kırılmaz Hukuk Bürosu Logo

Boşanma Davası Yargıtay Kararı

Boşanma Davası Yargıtay Kararı

Boşanma Davası Yargıtay Kararı

BOŞANMA DAVASI YARGITAY KARARI

HER İKİ TARAFINDA BOŞANMA DAVASI AÇMASI HALİNDE

Davacı-karşı davalı ( kadın )’ın aşırı kıskanç davranışlar gösterdiği somut tanık beyanıyla kanıtlanamadığından ve kocanın eşini baltayla tehdit etmesi olayından sonra evlilik birliği uzun süre devam etmiş bulunması sebebiyle hoşgörüyle karşılandığından, bu olaylar kusur tesbitine esas alınamaz. Yapılan soruşturma ve toplanan delillerden, davacı-karşı davalı ( kadın )’ın evlilik birliğinin kendisine yüklediği sorumlulukları yerine getirmekten kaçındığı, davalı-karşı davacı ( koca )’nın ise eşine fiziksel şiddet uyguladığı ve eşinin annesiyle görüşmesini kısıtladığı anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu olaylara göre boşanmaya neden olan olaylarda davacı-karşı davalı ( kadın )’a oranla davalı-karşı davacı ( koca )’nın daha fazla kusurlu olduğunun kabulü gerekir. Bu bakımdan, mahkemece tarafların eşit kusurlu kabul edilmeleri isabetli değil ise de, davacı-karşı davalı ( kadın )’da boşanma davası açtığından, evlilik birliğinin devamında taraflar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamıştır. Az kusurlu olan davacı-karşı davalı ( kadın )’ın boşanmaya karşı çıkması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olup, Türk Medeni Kanununun 166/2. maddesi koşulları gerçekleştiğinden, davalı-karşı davacı ( koca )’nın boşanma davasının kabulüne karar verilmesi sonucu itibariyle doğrudur.( Yargıtay 2. HD E: 2014/16491 K: 2015/46)

 VELAYETİN DEĞİŞTİRİLMESİ

Taraflar 3.7.2012 tarihinde kesinleşen ilamla boşanmışlar, 6.6.2010 doğumlu çocuğun velayeti davalı anneye verilmiştir. Yurtdışında yaşayan davacı baba 16.9.2011 tarihinde boşanma davası devam ederken çocuğu izinsiz olarak yanına alıp, yurtdışına götürmüş, davalının şikayeti üzerine baba hakkında çocuk kaçırma ve alıkoyma suçundan dava açılmıştır. Çocuk belirtilen tarihten bu yana baba yanında olup, mahkeme ilamına rağmen baba tarafından anneye teslim edilmemiş, yaşı itibariyle anne bakım ve şefkatine yoğun bir şekilde ihtiyacının bulunduğu bir dönemden itibaren ve halen çocukla annesi arasındaki bağ fiilen koparılmıştır. Buna karşın davalı annenin velayet görevini yerine getirmekte ihmalinin bulunduğu kanıtlanamamıştır. Bu durumda, davanın reddi gerekirken, yazılı gerekçeyle kabulü doğru görülmemiştir.( Yargıtay 2. HD E: 2016/9882 K: 2016/10851)

 ANLAŞMALI BOŞANMA DAVASININ ÇEKİŞMELİ HALE GELMESİ

Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi halinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu halde boşanma kararı verilebilmesi için, hakimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın mali sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Hakim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü halinde, boşanmaya hükmolunur. Bu halde, tarafların ikrarlarının hakimi bağlamayacağı hükmü uygulanmaz. (TMK m. 166/3). Buna göre, eşlerin serbest iradesiyle boşanma kararı verilebilmesi için, boşanmanın mali sonuçları ile çocukların durumu hususunda tarafların anlaşmış olmaları, taraflarca kabul edilen düzenlemenin de hakim tarafından uygun bulunması zorunludur. Aksi halde, anılan hüküm gereğince boşanma kararı verilemez. Yargıtay, kanunun açık maddesine (TMK md. 166/3) muhalif gördüğü diğer sebeplerle hükmü bozabileceğinden (HUMK md. 439/2), hükmün boşanma bölümünün davalı tarafından temyiz edilmemesi hukuksal bir sonuç doğurmaz. Mahkemece yapılacak iş, velayet düzenlemesi yapılmayan ortak çocuk 04.01.1998 doğumlu Selma’nın velayeti hakkında tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Aralarında boşanmanın mali sonuçları ve çocukların durumu hususunda tam anlaşma olmadan, Türk Medeni Kanununun 166/3. maddesi uyarınca boşanma kararı verilemeyeceğinden, velayet konusunda eşler arasında anlaşma olmadığı ve mahkemece getirilen öneri kabul edilmediği takdirde; davaya çekişmeli boşanma olarak devam edilerek taraflara iddia ve savunmalarının dayanağı bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetlerini içeren beyan ile iddia ve savunmanın dayanağı olarak ileri sürülen her bir vakıanın ispatını sağlayacak delillerini sunmak ve dilekçelerin karşılıklı verilmesini sağlamak üzere süre verilip ön inceleme yapılarak tahkikata geçildikten sonra usulüne uygun şekilde gösterilen deliller toplanarak gerçekleşecek sonucu uyarınca karar verilmek üzere hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.( Yargıtay 2. HD E: 2015/4801 K: 2015/3328 )

 ÇOCUĞUN SOYADININ ANNENİN SOYADI OLARAK DEĞİŞTİRİLMESİNİN ÇOCUĞUN ÜSTÜN YARARINA OLABİLECEĞİNİN ANLAŞILMASI

Velayet hakkı tevdi edilen annenin çocuğun soyadının kendi soyadı ile değiştirilmesi yönündeki talebinin velayet hakkı kapsamındaki yetkilerin kullanımı ile ilgili olduğu, velayet hakkı kapsamında çocuğun soyadını belirleme hakkının da yer aldığı, aynı hukuksal konumda olan erkeğe velayet hakkı kapsamında tanınan çocuğun soyadını belirleme hakkının kadına tanınmamasının velayet hakkının kullanılması bakımından cinsiyete dayalı farklı bir muamele teşkil edeceği, evlilik birliği içinde doğan çocuğun taşıdığı ailenin soyadını, evlilik birliğinin sona ermesi ile kendisine velayet hakkı tevdi edilen annenin kendi soyadı ile değiştirmesini engelleyici yasal bir düzenlemenin bulunmadığı, somut olayda söz konusu değişikliğin çocuğun üstün yararına da aykırı bulunmadığı ve çocuğun soyadı değişmekle kişisel durumunun değişmeyeceği (TMK m. 27) dikkate alındığında, Anayasa Mahkemesinin benzer olaylarda verdiği hak ihlaline ilişkin kararları da gözetilerek, davanın kabulüne karar vermek gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmayıp, hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.( Yargıtay 2. HD E: 2018/1306 K: 2018/4719)

 ZİYNET VE EŞYA BEDELLERİNİN İADESİ İSTEMİ 

Bilirkişi, düğünde davacıya 12 bilezik, 14 ayar bir adet bileklik, 14 ayar tek taş, 14 ayar alyans, 14 ayar inci kolye, 18 adet çeyrek altın, 1 yarım ve 1 tam altın takıldığını tespit etmiş, belirlenen ziynet eşyalarının değerleri hesaplanarak oluşturulan rapor, mahkemece hükme esas alınmıştır. Ne var ki, davacı ziynet eşyası yönünden talebini 11 bilezik ve 10 çeyrek altın ile sınırlamıştır. Mahkemece de yargılama davacının talebi doğrultusunda yapılanmalıdır.  O halde mahkemece, davacının 11 bilezik ve 10 çeyrek altın olan ziynet talepleri yönünden taleple bağlılık ilkesi gözetilmek sureti ile değerinin hesaplanarak karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu husus bozmayı gerektirmiştir. (Yargıtay 3. HD E: 2017/100 K: 2018/12139) 

Davacı kadın, davaya konu ziynet eşyasının varlığını ve evlilik birliği içinde elinden zorla alındığını veya bozdurulduğunu ispat yükü altındadır. Somut olayda, davacının iddiası altınların tümünün davalı tarafından elinden alındığı ve harcandığına ilişkindir. Davacı bu iddiasını ispatla yükümlüdür. (Yargıtay 3. HD E: 2016/18895 K:2018/7513)

Diğer taraftan, ziynet eşyası rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürülebilen türden eşyalardandır. Bu sebeple evden ayrılmayı tasarlayan kadının bunları önceden götürmesi, gizlemesi her zaman mümkün olduğu gibi, evden ayrılırken üzerinde götürmesi de mümkündür. Bunun sonucu olarak, normal koşullarda ziynet eşyalarının kadının üzerinde olduğunun kabulü gerekir. Bu durumda, ziynet eşyasının varlığını, evi terk ederken bunların zorla elinden alındığını ve götürülmesine engel olunduğunu, evde kaldığını, kadının ispatlaması gerekir. (Yargıtay 3. HD E:2016/17608 K:2018/4492)

 YOKSULLUK NAFAKASININ ARTIRILMASI HAKKINDA YARGITAY KARARI

TMK ’nun 175. maddesinde; “Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir.” Kanunda öngörülen şartlar davacı lehine gerçekleştiği takdirde, tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına ve hakkaniyete uygun bir nafakaya hükmedilmesi gerekir. TMK ’nun 176/4. maddesinde de; “Tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın artırılması veya azaltılmasına karar verilebilir.” düzenlemeleri bulunmaktadır. Anılan yasal düzenlemelere göre, iradın artırılması veya azaltılması için ya tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin bunu zorunlu kılması gerekmektedir. Bu doğrultuda yerleşen dairemiz uygulamasına göre; nafaka alacaklısı davacının ihtiyaçları ile nafaka yükümlüsü davalının gelir durumunda, nafakanın takdir edildiği tarihe göre olağanüstü bir değişiklik olmadığı takdirde; yoksulluk nafakası TÜİK ’in yayınladığı ÜFE oranında artırılmalı ve böylece taraflar arasında önceki nafaka takdirinde sağlanan denge korunmalıdır.(Yargıtay 3. HD E: 2015/4911 K: 2015/13629)

 NAFAKANIN İNDİRİLMESİ HAKKINDA YARGITAY KARARI

Davacının boşanmadan sonra yeniden evlendiği, zabıtaca yapılan araştırmaya göre TÜBİTAK UME’ de işçi olduğu ve 1600 TL maaş aldığı, 700 TL kira ödediği, davalının ise TÜBİTAK ’da işçi olduğu 1400 TL maaş aldığı, üzerine kayıtlı evde oturduğu, küçüğün ilköğretim 4. sınıfta ve devlet okulunda okuduğu nazara alındığında dava tarihinden itibaren nafakanın ulaştığı miktarın yüksek olduğu görülmüştür. Bu nedenle nafakadan makul bir indirim yapılması gerekirken, talebin tamamen reddi doğru görülmemiştir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiş olup, özel daire bozma kararına uyulması gerekir. (Yargıtay HGK E: 2013/2273 K: 2015/1436 )